Mesele Zarrab meselesi değil... Mesele; Türkiye’nin ve milletin menfaati meselesi!
“Hayvanlar aç iken tehlikeli olur. İnsanlarsa tok iken tehlikeli oluyorlar.” (Aliya İzzetbegoviç)
Kim bu Sarraf?
Son günlerde Türkiye’nin gündemini kilitleyen sözde iş adamı denilen bu Sarraf nasıl bir sarraf!..
Görülen o ki bu Sarraf, sıradan bir iş adamı sarraf değil…
Bu Zarrab, kimin adamı; Türkiye’nin mi, İran’ın mı, ABD’nin mi adamı? Belli değil.
Kimin adına çalışıyor, kime hizmet ediyor, onu kimler ne adına kullanıyor? Meçhul.
Esrarengiz mi esrarengiz!
Hakkında o kadar bilgi kirliliği var ki, kimin doğru söylediğini, hangi bilginin doğru olduğunu kestirmek mümkün değil… Kafalar oldukça karışık…
ABD’de ilk tutuklandığında; “isnat edilen suçları işlediğine inanmıyoruz, ona kefiliz. Bizim vatandaşımız olduğu için, hukukunu aramak zorundayız" denilen esrarengiz kişinin bugün; "yabancı devlet lehine siyasi ve askeri casusluk yapmaktan” dolayı mal varlığına el konuluyor.
Dün; Amerika’nın Zarrab’ı kendi menfaatlerine zarar verdiği için tutukladığı;
Türkiye’nin de onun ticari faaliyetlerinin menfaatlerimize zarar vermediği için Zarrab’ı savunduğunu zannediliyordu.
Bugün; Sözde sanık Zarrab, tanık sıfatıyla Türkiye’yi dış politikada sıkıntıya sokacak konuşmaya başlayınca Zarrab karşıtlarıyla taraftarlarının da yer değiştiği görülüyor.
***
Rıza Sarraf (Reza Zarrab); İran, Azerbaycan ve Türkiye vatandaşlıklarına sahip, uluslararası faaliyet gösteren bir iş adamı olarak biliniyor.
Türkiye’de 17 Aralık soruşturma kapsamında 2,5 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye olmuş, ama bilahare Amerika’da tutuklanmış.
Zarrab’ın ABD’de de tutuklanma sebebi olarak, kara para aklama ve ABD’nin İran’a yönelik ambargosunu delme gibi suçlamaların olduğu iddia ediliyor.
***
Türkiye’de hakkında yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla yargılandığı ve iş ortağının Tahran'da idam cezasına çarptırıldığı, üstelik İran'a yönelik yaptırımları ihlal ederek ABD'yi dolandırdığı iddialarının dolaştığı bir dönemde tutuklanacağını bile bile ABD’ye gitmek ve tutuklanmak!..
ABD mi Zarrab’ı tutukladı, Zarrab mı ABD’ye tutuklanmak için gitti?
Zarrab, ABD’de tutuklu mu, yoksa koruma altında mı tutuluyor?
Sözde ABD’yi zarara uğrattığı suçlamasıyla tutuklu gösterilen sanık Zarrab, mahkemede tanık olarak konuşuyor!.. Ya da konuşturuluyor!
Suriye’de YPD desteği deşifre olan, Ortadoğu’da itibar kaybeden ABD, Türkiye’yi uluslar arası platformda suçlayabilmek için Zarrab’ı itirafçı olarak mı kullanmaya çalışıyor?..
“İtirafçı ol, Türkiye’yi ve Türkiye’deki siyasetçileri suçla, seni af edelim” mi deniliyor?
***
Türkiye’nin vesayet prangalarından kurtulduğu, uluslar arası müzakerelerde masada söz sahibi olduğu, enerjide, teknolojide, sanayide millileştiği bir dönemde, içerde ve sınır ötesinde terör örgütleriyle ciddi bir mücadele verirken ve sona yaklaşılmışken bir anda dışarıda Sarraf, içeride Kılıçdaroğlu sahne alıyor!.. Bu tesadüf olabilir mi?
***
Dün, hakkında hakaret davası açılacak derecede Zarrab’ın aleyhinde konuşan Kılıçdaroğlu, bugün Sarraf’ı savunuyor!
Türkiye’ye karşı eski rolünü oynayamayan, karşısında eski Türkiye’yi göremeyen ABD, intikam hırsa ile Zarrab’ı itirafçı olarak kullanmaya çalışırken;
İçeride Erdoğan’la normal şartlarda mücadele edemeyen (Ana) muhalefet, Zarrab’ın itiraflarından siyasî malzeme çıkartmak için mi ABD ile aynı safta yer almaya çalışır?
Meçhul(!) sanık Zarrab’ın tanık olarak ABD’de konuşurken, Ana muhalefet lideri hesap uzmanı Kılıçdaroğlu, sahte belgeyle gündem değiştirmeye çalışıyor! Yoksa gündemi mi saptırmaya çalışıyor?
Bir hesap uzmanının eline tutuşturulan belgenin sahte mi gerçek mi olduğunu ilk anda anlamaması mümkün olabilir mi?
Kılıçdaroğlu, yolsuzluk ve dolandırıcılık meselesinde şayet samimiyse; sahte ve hayali belgelerle gündem saptırmaya çalışacağına neden gerçek belgelerle, sağlam delillerle yargı üzerinden mücadele vermez?
Belgesi olmayan, hukuki geçerliliği olmayan iddialarla netice alınmayacağı bilindiği halde, ülke gündemini tıkamada ve saptırmada bu ısrar nedendir?
Kılıçdaroğlu, başka bir konuşmasında: "Ben terör örgütüne yardım ve yataklık yapıyorum diyorum. Beni korkudan mahkemeye veremiyorlar. Niçin? Bütün belgeleri o mahkemeye getireceğim. Bunların bütün kirli çamaşırlarını mahkemeye getireceğim” diyor.
Var olduğu iddia edilen belgelerin mahkemeye verilmesi için illâ kişi hakkında dava mı açılması lazım? Bu nasıl bir siyaset mantığıdır?
Belli ki cambaza bak taktiğiyle, hedef saptırılarak başka şeyler halkın gözünden kaçırılmaya çalışılıyor?.. Veya bir şeyler gizlenmeye çalışılıyor. Ama ne?
Halkın gözünden kaçırılmaya çalışılan şeyler neler olabilir?
***
Mesele Zarrab meselesi değil... Mesele Erdoğan ve hükümet meselesi de değil!
Mesele; Türkiye’nin ve milletin menfaati meselesi.
***
Delinin biri kuyuya bir taş atıyor, 40 akıllı çıkartmaya çalışıyor!..
Deli kuyuya niye taş atar ki?..
Yoksa deli denilen kurnazın biri sözde akıllı zannedilen 40 akıllıyı(!) oyalamak için mi kuyuya taş atar!
Sahi kuyuya atılan taş niçin çıkartılmak istenir ki?
Kuyuya taşı atan mı deli, acaba o bir taşı kuyudan çıkartmak isteyen, kendilerini akıllı zanneden o 40 kişi mi deli?
***
Beni, şunun bunun menfaatleri, oyuncakları ve taşları ilgilendirmiyor…
Beni, ülkemin ve milletimin menfaatleri ilgilendiriyor.
Ülkemin ve milletimin menfaatinin olduğu yerde, hele hele dış politikada, üstelik Amerika gibi emperyalist bir ülkeyle ülkemin menfaatlerinin çakıştığı bir yerde;
Ben, devlet idarecilerimin (dâhili icraatlarında şerh koyup muhalefet ettiklerim olsa da) yanında ve safında yer alırım… Almalıyım. Yer almaya mecburum.
Devlet ve hükümet yetkililerimizin iç politikadaki zaaflarını diş politikada yabancılara malzeme olarak sunmak; basiretsizliğin ötesinde ihanet olur.
“Benim düşmanlarıma dost olan kimse, benimde düşmanımdır. İstediği kadar dostluk iddiasında bulunsa bile.” (Hz. Ali)
Vesselam…
03 Aralık 2017 / 15 Rebiul’evvel 1439
“Aslan köpeklere baş olursa, köpeklerin her biri kendi karşısındakine aslan kesilir. Eğer aslanlara köpek baş olursa, o aslanların hepsi köpek olur.” (Yusuf Has Hacip)