“İstediğin kadar inançlıyım de namaz kıl, sadaka ver. Umut verip, güven aşılayıp da yarı yolda bıraktığın insanın gönül sadakasını her iki dünyada da veremezsin.” (Hz. Mevlana)Günlük notlar…
Kol Kırılır Yen İçinde!..
Aile (kurum, şirket, teşkilat) içi tartışmaların, yaşanan ufak tefek problemlerin aile dışına sızdırılmaması, aile içinde çözümlenmesi anlamında bir atasözümüz…Deyimin esası: “Kol kırılır yen içinde baş yarılır börk içinde.” Bu deyim zamanla (bir iddiaya göre bir siyasetçinin yanlış kullanması üzerine) “Kol kırılır yen içinde kalır!” şekline dönüşmüş/dönüştürülmüş!Her deyim veya söz, kullanan kişiye göre, kişinin sıfatına göre farklı anlamlar taşır…Kırılan kol kimin?.. Kolu kıran kim?.. Kol nasıl kırıldı; kaza mı, kasıt var mı?Bir memurun amirinin, bir asilin vekilinin, bir cemaatin imamının kolunu kırması ile bir amirin memurun, bir vekilin asilinin, bir imamın cemaatinin kolunu kırması; aynı anlamda mı kullanılır?Aile içi sıkıntılı hallerinde bu deyime can simidi gibi sarılanlar, acaba “Derdi olan söyler, borcu olan inler!” deyimini nasıl yorumlarlar?Yen içinde kalan kırık kol tedavi edilmez de sakat kalır veya kangren olursa bunun sorumlusu; hem kolu kırıp hem de tedavi için çare aramayanlar olmaz mı?Aslından çarpıtılmış böyle bir deyim, yoksa kolun tedavi edilmemesi için bir tuzak mı dır?Hem kolu kıracaksın, hem de kolun tedavi edilmesinin önüne geçmek için çok masum bir ifadeyle bu deyimin gölgesine sığınacaksın?!Aile içinde dertlerini anlatamayanlar ya depresyona girecek, ya da dağa çıkıp bağırarak içini dökecek yahut aileyi parçalamak, bölmek için dışarıda kurulmuş nice tuzaklarının ağına takılıp onlara yem olacak!Bugüne kadar Kol kıranlara itiraz edilmemiş, ses çıkartılmamış olması; yoksa kol kırıcıların iştahını kabartmış, onları kol kırıcılığında uzmanlaştırmış olmasın?Evet, aile içinde veya dostlar arasında olan ve olması muhtemelen bazı tatsızlıkları başkalarına (hele hele bu tartışmaları aileyi bölmek için malzeme olarak kullanacak olanlara) anlatmak doğru değildir!Lakin birileri aile fertlerinin sıkıntılarını dinlemek istemez, onların dertlerini anlatmalarına aile içinde zemin hazırlayıp fırsat vermezlerse, o aile fertleri de “derdini anlatmayan derman bulamaz” düşüncesiyle fikirlerini aile dışında paylaşırsa; sorumlu kim olur?Aile (kurum, şirket, teşkilat) içinde birlik ve beraberliği sağlasın, kardeşliği tesis etsin diye vazife verilenler veya vazife üstlenenler; sıfatlarının ve makamlarının gereğini yapmazlarsa, sair aile fertleri sessiz mi kalmalı?.. Çözüm için hâl çareleri aramamalı mı?Fitneye fırsat verilmemeli…İdareciler, kendi sorumluluklarının idare edilenlerden daha fazla olduğunu unutmamalı!İdareciler laf üretmek için değil icraat yapmak için seçildiklerini, bulundukları makamlara çözümsüzlüğün bir parçası değil çözümün direği olarak getirildiklerini bilmeli!Unutmayalım ki; dünya bize, biz birbirimize emanetiz!***Sadece sizlerin evladı mı kıymetli?!..Ey evladı için her fedakarlığı göze alanlar!.. İster amir ister memur, ister bürokrat ister siyasetçi, ister öğretmen ister talebe, ister imam ister cemaat; her kim hangi sıfatı taşıyor olursa olsun…Evladınız sizler için ne kadar özel, ne kadar kıymetli ise; unutulmamalı ki başkalarının da evladı (anne ve babalar için) o kadar özel, o kadar kıymetlidir!Evli olup da evladı olmayan veya bekâr olanlar bu duyguyu anlamakta zorlanabilir, lakin evlat sahibi ebeveynler bu mevzuda hassas olmalıdır.Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste…Peygamber (sav) Efendimizin “Sizden biriniz kendi nefsi için sevip istediğini kardeşi için de istemezse imanı kemale ermez.” (Buhari, Müslim) Hadisi şerifini bilmeyen veya duymayan Müslüman yok gibidir…Bilmek önemli… Lakin bilip de bildiğiyle amel etmek çok daha önemli!***Minik kuşun öğüdü…Avcının yakaladığı küçük kuş birden konuşmaya başladı: - Ben minicik bir kuşum dedi, etim, dişinin kovuğunu bile doldurmaz. Eğer serbest bırakırsan işine yarayacak üç öğüt veririm.Dinle, birinci öğüdüm şu: "Olmayacak bir söz duyarsan, asla inanma!" Avcı şaşırmıştı. ikinci öğüdü isteyince küçük kuş: - Beni bırak, ikinci öğüdümü şu damın üstünde vereceğim dedi. Avcı kuşu bıraktı. Bir lahzada dama konan kuş: - Dinle dedi, "geçip gitmiş şeyler için asla üzülme". Olan olmuş, biten bitmiştir çünkü.Bak, benim karnımda on dirhem ağırlığında bir inci vardı. Çok kıymetli bir inciydi bu. Ne yazık ki elinden kaçırdın... Avcı daha çok şaşırmış, kuşu serbest bıraktığına pişman olmuştu. Ah vah etmeye, saçını başını yolmaya başladı. Kuş: - Ne oldu? diye sordu. Niçin dövünüp duruyorsun? Ben sana olmayacak söze asla inanma dememiş miydim? Sen karnımda inci olduğunu duyunca bu öğüdü hemen unuttun. Kendisi üç dirhem gelmeyen kuşun karnında on dirhemlik inci olur mu hiç? Üstelik ikinci öğüdümü de unutmuşa benziyorsun. Hani elden kaçırdığın şeyler için asla üzülmeyecektin!
Avcı utanmış başını yere eğmişti. - Üçüncü öğüdünü ver bari diye inledi. Küçük kuş damdan kalkıp yüksekçe bir ağacın dalına kondu ve oradan gökyüzünün boşluğuna doğru süzülürken şöyle bağırdı:
- Behey sersem avcı, sen verdiğim ilk iki öğüdü tuttun mu ki üçüncüsünü istiyorsun?.(Hz. Mevlana-Mesnevi)Kıssadan hisse: Bu hikayeden günümüzde çok hisse alacaklar bulunmalı!..Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!“Dostlarının gönlünü kırma. Düşmanlarının arzularını yapmış olursun!” Hz. Ali (r.a)Vesselam… 19 Nisan 2015 / 30 Cemâziyelâhir 1436
“Aslan köpeklere baş olursa, köpeklerin her biri kendi karşısındakine aslan kesilir. Eğer aslanlara köpek baş olursa, o aslanların hepsi köpek olur.”(Yusuf Has Hacip)