Erbakan Hocanın evlatları da babalarının sıfatına uygun hareket etmek zorundadırlar.
“Ey Gönül! Bir sürü dostlarının yanında, elbet ki düşmanların da olacak; Ama imtihan ya bu, onca düşmanın var iken seni dostun vuracak.” (Hz. Mevlana)
Erbakanların Miras Sorumluluğu!
Rahmetli Erbakan Hoca Türk siyasi hayatına damga vurmuş ender şahsiyetlerden biri.
Onun “Milli Görüş Siyaset Mektebi” iyi bir eğitim müessesi idi. Sayısız devlet adamı ve bürokrat yetiştirdi. Bugün Türkiye onun talebeleri tarafından yönetilmektedir.
Samimi ve mücadeleci bir dava adamı, örnek bir lider idi. Nefesinin son anına kadar mücadelen geri durmadı.
İslami değerleri yeterince anlayamayanlardan veya bilemeyenlerden, tarih boyunca bu değerleri savunanlara, bu sahada mücadele verenlere daima muhalefet edenler olmuştur.
Sağlığında bu mücahitlerle baş edemeyenler, onların vefatlarından sonra da adeta intikam peşinde olmuşlardır.
Basında Erbakan Hocanın miras kavgasının arka cephesi:
Erbakan Hocanın mirası ile alakalı son günlerde medyada çıkan, özellikle rahmetli Hocanın şahsı ile irtibatlandırılan haberlerin delilsiz ve mesnetsiz servis edilmesi düşündürücü… Türkiye’nin yetiştirdiği ender ilim adamlarından biri olan rahmetliye sağlığında saygı göstermeyenler, hiç değilse ruhunu rahatsız etmesinler.
Geçmiş dönemlerde de nice devlet adamlarının ve parti başkanlarının evlatlarının, yeğenlerinin, kardeşlerinin servetleri ve mirasları yazıldı ve tartışıldı, ama ne o liderlerle ne de partileriyle bağ kurulduğu görülmedi.
Basında bir iddia: “…Şti.’nin asıl sahibi dolaylı olarak Erbakan olmakla birlikte bu şirketler de emanetçi olarak üçüncü kişilerin üzerinde tutulmuştur.” Bu nasıl sorumsuz bir ifade! Şirketin asıl sahibinin dolaylı olarak rahmetli Erbakan olduğunu iddia edeceksin ama ispat edici bir delil sunmayacaksın. Önce hayal kur, iftira at, sonra gerçek diye yaz. Bunun hukuki ve manevi sorumluluğu hesaba katılmaz mı? Sizin basın ahlakınız bu mu?
Bu miras haberleriyle muhtemelen “kayıp trilyon” davası ile alaka kurulmaya çalışılacak… Acaba “birilerini suçlamak için bir fırsat doğar mı” diye, pusuya yatmış olanlar olabilir… Yoksa burada asıl hedef; bu vesileyle Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL ve Sayın Başbakan R.Tayyip ERDOĞAN mı?
Bilinen bir gerçektir ki, hiç kimse zayıflarla, güçsüzlerle uğraşmaz. Rahmetli Erbakan Hoca sağlığında bazı kesimler için büyük bir tehdit idi. Bu sebeple hep hedef tahtası olmuştu. Şu anda onlara bir zararı dokunamayacağına göre niçin Hoca ve çocukları ile uğraşsınlar? Belli ki maksat başka!..
Bu tür haberleri yazan ve yayanlara, özellikle manevi sorumluluk taşıyanlara aşağıdaki İlahi hükümleri hatırlatmanın acaba bir faydası olabilir mi?
“Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz” (Hucurat Suresi ayet 6)
“Mümin erkeklere ve mümin kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler de bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir” (Ahzap Suresi ayet 58)
Siyasi partilerin gelir kaynakları:
Her siyasi mücadelede para önemli bir faktör. Adeta olmazsa olmazı… Bu sebeple hazineden siyasi partilere yardım esası getirilmiş. Ne kadar rey, o kadar para… Güçlü partiler aslan payını alıyorlar… Peki yeni kurulan veya marjinal siyasi partiler nasıl gelişecek? Bugün için bunun iki yolu görülüyor: Ya kayıt dışı yollardan gelir elde etmek, ya da halktan (partiye gönül verenlerden) bağış ve yardımlar…
“Önce ahlak ve maneviyat” sloganı ile yola çıkanların; (kayıt dışı yollardan gelir temini) birinci yolu benimsemeleri mümkün olamazdı. Aksi halde halka güven veremezlerdi. Nitekim Erbakan Hoca da ikinci yolu (halkın bağış ve yardımlarını) tercih etmişti. Çünkü hazineden gelen paralar, teşkilat kiralarını karşılamaya yetmezdi…
Yıllarca teşkilata bağış ve yardımda bulunanlar; Hocanın sağlığında bu paranın nereye harcandığını sormadılar. Belki de sorma ihtiyacı hissetmediler. Zira bu paraların yerinde harcandığı ve harcanacağı hususunda şüpheleri yoktu. Şüphenin olduğu yerde genelde “hesap sorma” olur.
Bizim insanımızın bilinen bir özelliği vardır: Güvendiği kişilerin önderlik ettiği (cami-okul gibi) hayır yerlerine yapılan yardımların hesabını pek sormaz. Zaten hesap sorulur olsa idi, Anadolu’da asırlardır ihya edilen vakıf eserleri, İmam-Hatip Okulları, Kur’an Kursları ve sair eğitim müesseseleri gelişemezdi.
Nedense, her dönemde, bu müesseselere yardımda bulunanlar değil de hiçbir katkıda bulunmayanlar hesap sormaya kalkışmışlardır. Sözde kendilerine göre de (suiistimalleri önlemek için) bir makul gerekçeleri vardır: Sakın ha makbuzsuz ödeme yapmayın! Peki, gelir ve giderlerin tamamının belgelendirildiği müesseselerde suiistimaller olmuyor mu?
Önemli olan ihlâs ve samimiyettir.
Hal böyle iken, yapılan yardım ve bağışlar kontrol edilmemeli mi? Rey verdiklerimizden hesap soralım diyoruz da para verdiklerimizden hesap sormayalım mı? Tabii ki soralım… Kontrolün olmadığı yerde disiplin olmaz.
“Hayır müesseseleri” için yardım toplayanlardan yanlış yapanlar, suiistimal edenler hiç olmamış mıdır?.. Evet; olmuştur… Bundan sonra da olabilir.
Ancak 3-5 istisnai örnekten hareketle eleştiri yapacağız, hesap soracağız diyerek toplumumuzun çimentosu konumundaki güven ve itimat duyguları zedelenmemelidir.
Bu vesileyle esas sorgulanması ve sorulması gereken hususlar:
- Dün Hocanın en yakınında bulunup da her şeyi yakinen bilme durumunda bulunanların o günlerde konuşmayıp da bugün, Hocanın vefatından sonra ahkâm kesmeye başlamaları çok manidar değil mi?
- Basında tartışma mevzuu olan malların veya hisselerin çocuklar adına tescili Hocanın sağlığında olmuştur. Bu nasıl basın ahlakıdır ki dün sorgulamadıklarını bugün mesnetsiz şekilde saldırı vasıtası olarak kullanmaya çalışıyorlar? Gaflet mi, ihanet mi, kin mi?..
- Hocanın siyasi mirasının sahibi ve hamisi olduğu iddiasında bulunanlar, Hocanın çocuklarına niçin ağabeylik ve sahiplik yapmazlar?
- Rahmetli Hocanın çocuklarının kendilerine ait olmayan bir malın peşine düşebilecek bir ahlaki yapıda olduğuna (özellikle dün Hocanın en yakınında bulunanlar açısından) inanmak veya iddia etmek; her şeyden önce Hocaya saygısızlık olmaz mı?
Devlet adamlarının, bürokratların, liderlerin, Hocaefendilerin, âlimlerin hatta milletvekillerinin eş ve çocukları, eş ve babalarını zor durumda bırakacak söz ve hareketlerden kaçınmalıdırlar.
Her nimetin bir külfeti olacaktır.
Devlet adamlığı veya siyasi sıfatın nimetinden istifade edenler, bu sıfatın külfetine de katlanmalıdırlar.
Erbakan Hocanın evlatları da babalarının sıfatına uygun hareket etmek zorundadırlar.
Şayet Hocanın mirasında gönül erlerinin bağışları varsa, bunun vebali (varislerden önce) onların şahsında Erbakan Hocanın omuzlarında olmaz mı? Böyle bir durumda, Hocayı sevenler, onu manevi sorumluluktan kurtarmak için bir an önce hareket geçmelidirler. Bu çocuklarının hukukundan önce, Hocanın manevi hukuku için önemlidir.
Rahmetli Hocamızın ruhunu rencide edecek söz ve eylemlerden hem evlatları hem de sevenleri kaçınmalıdırlar.
Erbakanların miras tartışması Saadet Partili bir “ağabeyin” çocukları itham edici sözleriyle başladı. Bu, teşkilatta bir zafiyet ifadesidir. Öncelikle Saadet Partisi, parti adına söz söylemeye kimin yetkili olduğuna karar vermeli; Genel Başkan mı, başkaları mı?
Herkes Genel Başkan olabiliyor ama herhalde “lider” olamıyor!
Parti yönetiminde zafiyet gösterenlerin Devlet yönetimine talip olmaları inandırıcı olabilir mi?
“Başkalarının emeğiyle kazandıklarını kendine mal etmekle, ihanet arasında pek büyük fark yoktur.” (Alfred Taylor)
Vesselam…
25.03.2012
“Aslan köpeklere baş olursa, köpeklerin her biri kendi karşısındakine aslan kesilir. Eğer aslanlara köpek baş olursa, o aslanların hepsi köpek olur.” (Yusuf Has Hacip)