“Kusuru kendisine söylenmeyen adam ayıbını hüner sanır”(Şeyh Sadi)
Diyanet İşleri Başkanına açık mektup…
Sayın Prof.Dr. Mehmed GÖRMEZ…Esselamü aleyküm,Sayın Hocam!Takriben 7 yıl Başkan Yardımcılığı yaptıktan sonra 2 yıldır da Başkan olarak Diyanet İşleri Bakanlığında hizmet veriyorsunuz…Konuşmalarınızdaki kalbî ve samimi ifadeleriniz, icraatlarınızdaki gayretleriniz ve ilmi otoritesiniz topluma güven veriyor…Cenab-ı Hak sizlere güzel bir hitabet kabiliyeti de vermiş. Bunu da çok güzel ve yerinde iyi değerlendiriyorsunuz…Özellikle Arafat’ta VakfeDuası ve bayram hutbesi konuşmalarınız; unutulmayan, farkınızı fark ettiren tebrik ve takdir-e şayan güzel hitabet örnekleri…Sayın Hocam!Web sitenizde Başkanlığınızın Temel İlkeleri ve Hedefleri:“… İslâm'ın itikadî ve amelî ilkelerini özümsemiş, eğitim ve kültür seviyeleri yüksek, kendisiyle ve toplumla barışık, beşerî ilişkilerde topluma öncü, muhatabını anlayan ve dinî sorunlarına pratik çözümler üretebilen, dinî ve ilmî verileri birlikte kullanabilen, söz ve davranışlarıyla örnek bir hayat sergileyebilen din görevlilerine sahip olmak” şeklinde özetleniyor…İlaveten, 1.7.2010 tarihinde TBMM'de kabul edilen 6002 sayılı yasa ile Diyanet İşleri Başkanlığının teşkilat yapısında köklü ve günümüzün ihtiyaçlarına uygun önemli değişiklikler yapılıyor…Bu kanunla ihdas edilen; Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı ve Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği dikkat çekici yeni birimler…Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğinin vazifeleri; “Başkanlığın halkla ilişkilerle ilgili faaliyetlerini planlamak, yürütmek ve Başkanlığa gönderilen her türlü ihbar, şikâyet,öneri ve istekleri değerlendirerek gereği için ilgili birimlere göndermek” olarak ifade edilmiş ki bu birim, önemli bir boşluğu dolduracak gibi görülüyor.Sayın Başkanım!Sizler bu yeni kanunî düzenlemeden sonra Başkanlığa getiriliyorsunuz!Öyle anlaşılıyor ki,Ak Parti Hükümeti (yeni düzenlemelere paralel olarak) sizlerin birikiminden istifade etmek istemiş! Ve doğru da bir tercih yapılmış…Din görevlilerine hitaben yaptığınız bir konuşmanızdaki; “Biz ne kadar örnek olabiliyoruz?Çevremize, cemaatimize, insanlara ne kadar örnek olabiliyoruz, bunun üzerinde durmalıyız. Mihrabın ruhunu evlere, minberin ruhunu gönüllere taşımalıyız. Bunun için de örnek olmalıyız” mesajınızı çok anlamlı buluyor ve Diyanet camiasında önemli yankı bulmuş olabileceğini düşünüyorum.Bu, aynı zamanda kurumun kendi eksikliğini görmesi demektir.Diyanet Teşkilatı bu eksikliği yıllar önce tespit etmiş olmalı ki, Türkiye genelinde 18 eğitim merkezi açmış bulunuyor. Sizler (yukarıda ifade edilen temel ilke ve hedefleri yerine getirebilmek için) önce kendi personelinizin eğitiminden başlıyorsunuz. Ne kadar güzel! Takdir etmemem mümkün değil.Ancak… Acaba yeterli kontrol, murakabe yapılabiliyor mu?Malum, kontrolün olmadığı yerde disiplin mümkün değildir!Sizlerin (teşkilat olarak) başarısı; sizleri atayan Başbakan ve Hükümet üyelerini memnun edeceği gibi, haliyle (başta müftüler olmak üzere) bütün din görevlilerinin başarısı da sizleri ve teşkilatınızı memnun edecektir!Sayın Başkanım!Müsaadenizle, belirlenen hedef ve ideallerinizle, Peygamberimiz (s.a.v) Efendimizin tavsiyeleriyle de bağdaştıramadığımız, teşkilatınızın bir durumunu sizlerle paylaşmak istiyorum…Bir tarih, 18 eğitim merkezlerinizden birinde iki gün misafir kalmıştım. (Eğitim merkezinin ismi ve nerede olduğu önemli değil!)Bahis mevzuu eğitim merkezinde 100’ün üzerinde (değişik vilayetlerden gelen din görevlileri) teşkilatta vazifeli personel eğitim görüyor; 3 öğün yemek dâhil, 5 yıldızlı otel seviyesinde hem misafirhane, hem eğitim merkezi…Emeği geçenlerden, destek verenlerden Allah razı olsun.Bir sabah, (ender dinlediğimiz, güzel nağmeli) ezanla birlikte misafirhanenin mescidine koşuyoruz…Aman Ya Rabbi!.. · 100’ün üzerinde imam ve müezzinin (hatta eğitim veren hocalarının da) ikamet ettiği bir eğitim müessesinde, sabah namazında sadece 3 kişiden ibaret bir cemaat!· Ne tevafuk ki bütün görevliler ve misafirler o gün mazeretli!· Sarık ve cübbeye itibar yok! Sanki dolapta bir aksesuar!İmkân müsait iken namazı cemaatle kılmaya ehemmiyet vermeyen, böyle bir görevli kadrosu halkı nasıl camiye, cemaate davet edebilir? Davet etseler bile, etkili olabilir mi? Veya etkili olunmama sebebi acaba bu hareket tarzı mıdır?Cübbe ve sarık; sadece camilerde mecbur olduğu için mi giyilir? Bunun bir sünnet değeri yok mudur?Bu durum, bir kontrol zafiyetinin neticesi olabilir mi?Bu merkezler Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının sorumluluk sahasına girmez mi?Arzu edilen, “söz ve davranışlarıyla örnek bir hayat sergileyebilen din görevlileri” diye kast edilen,çevresine ve cemaatine örnek din görevlileribunlar mıdır?Böyle idarecilerimizin olduğu yerde, alt kademedeki görevlilerden(şahsi sorumluluk anlayışları yoksa!) farklı hizmet beklenebilir mi?Yoksa eğitim metodunda bir hata mı yapılıyor?Hamdolsun Vali ve Kaymakamlarımızı sabah namazlarında camilerde gördüğümüz bir devirde, Müftülerimiz de ara-sıra bu mekânlara uğrasalar, acaba netice yine böyle mi olur?Bu durumu (bilahare) bir dost meclisinde gündeme getirdiğimizde; görevli bir imam-hatip kardeşimiz “daha önce kendisinin de katıldığı başka bir eğitim merkezinde aynı durumla karşılaştıklarını” üzülerek ifade ederken, diğer bir kardeşimiz benzer bir anısını paylaşır:“Bir müftülük sitesi ki; altı cami, orta kat müftülük dairesi, üst kat lojman… 4-5 senedir, âcizane sabah namazlarına sitenin camisine devam etmeye gayret ederiz. Bir defa üst kattaki Müftü ve yardımcılarını cemaatte gören olmamıştır. Hatta bazen babaları yanlarına misafir olarak geldiğinde (baba cemaate gelirken) onlar yine de iştirak etmezler!”Öyle ümit ediyoruz ki, bu durum inşallah, 1-2 eğitim merkezinde veya 1-2 müftülük sitesinde istisnaî bir hadisedir!Bu arada, kendilerini sadece mesai saatlerinde bir idareci olarak görmeyip 24 saat vazifeli sorumluluğu ile çalışan Müftü ve sair görevlilerimizi tenzih ederiz.Hatta böyle çalışan ve hizmet üreten görevlilerimiz derecelendirip mükâfatlandırılmalı ki, diğerlerinden ayırt edilmiş olsunlar!Sayın Başkanım!Bu tür istisnaî hadiselerin sizlerin bilgisi dışında olduğunu düşünüyoruz.Bu ifadelerimiz, diyanet camiasını suçlamak ve küçük düşürmek için değil, aksine küçük düşürülmesine fırsat vermemek içindir.İstiyoruz ki, bu güzide camiaya bir zarar gelmesin. Zarar gelmesine fırsat verilmesin!Bu vesileyle, camiye ve namaza gelmeyen veya gelemeyen, hocalarla tanışma şerefini henüz elde etmemiş, önyargı ile diyanet camiasını karalamak isteyenlere de hatırlatmak isteriz ki…· Yaşarken dine ve diyanete hakaret ve küfredenlerin ölümlerinde cenazelerinin defninde bulunan, bu mevtaları yıkayan ve (inanç ve amel durumuna bakmaksızın) cenaze namazını kıldıran,· Evladı babasının veya annesinin, babası evladının; cenaze namazını kılmayıp kenarda beklerken; musallaya getirilmiş mevta için cemaatten helallik ve dua isteyen,Din görevlilerimizi (hocalarımızı) ve böyle mevtaların cenaze namazını kılan Müslümanları iyi tanısınlarve onların hoşgörülerini istismar etmesinler!Sayın Başkanım!Müsaadenizle, (mevzuumuzla doğrudan olmasa da (dolaylı) alakalı gördüğümüz) bir anekdotu daha paylaşmak istiyorum…1980 öncesi, bir vilayetimizde, Emniyet Amiri bir vatandaşımıza kanunsuz/usulsüz bir işlem yapar… Bunun üzerine o vilayetin Emniyet Müdürü (bu hadisede hiçbir kusuru olmadığı bilindiği halde) İçişleri Bakanı tarafından görevden alınır!Ama o günden sonra, bütün Emniyet Müdürlerinin “sizin yüzünüzden makamımdan olamam” düşüncesiyle (Emniyet Amirleri ve sair personellerin icraatlarına karşı) daha dikkatli ve hassas davrandıkları ifade edilir!Sayın hocam, sizler ilmi kariyerinizin yanında aynı zamanda tecrübeli, iyi bir idareci olarak da biliniyorsunuz!Başarılarınızın devamını diliyor, selam ve saygılar sunuyorum.“Dost; acı söyleyen değildir. Acıyı tatlı söyleyebilendir.” (Hz. Mevlana)Vesselam…13.01.2013
“Aslan köpeklere baş olursa, köpeklerin her biri kendi karşısındakine aslan kesilir. Eğer aslanlara köpek baş olursa, o aslanların hepsi köpek olur.”(Yusuf Has Hacip)